26 Haziran 2008 Perşembe

Sevgi üzerine

Bunun üzerine Almitra, "Bize sevgiden bahset..." dedi. Ve o başını kaldırdı, insanlara baktı. Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı. Ve yüksek bir sesle konuşmaya başladı: "Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin, Yolları sarp ve dik olsa da... Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi, Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da... Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın, Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi, Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de... Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer. Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de... En yükseklere uzanıp, Güneş'le titreşen en hassas dallarınızı okşasa da, Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır, Toprağa tutunmaya çalıştıklarında... Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker; Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar; Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler... Bembeyaz olana kadar öğütür sizi; Esnekleşene kadar yoğurur; Ve Tanrı'nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye, Sizi kendi kutsal ateşine savurur... Sevgi bütün bunları, Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar, Ve bu biliş, Hayat'ın kalbinin bir cüzzünü yaratır... Ancak korkunun kıskacında, Salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız, O zaman örtün çıplaklığınızı, Ve sevginin harman yerine adım atın... Adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı, Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya, Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil... Sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini, Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri... Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de; Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle... Sevdiğinizde, "Tanrı benim kalbimde," yerine, Şöyle deyin, "Ben kalbindeyim Tanrı'nın ..." Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına, Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda... Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka... Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa, Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun... Erimek ve akmak,geceye şarkılar sunan bir dere misali, Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak, Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla... Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak, Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak... Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak, Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek... Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua, Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...
" HALIL CIBRAN

AŞK ÜZERİNE

Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım. Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü. Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk'ı soran sizler, Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum. İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir? Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir? Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir? Baktığım bu görünmeyen, merak ettiğim açıklanamayan, hissettiğim hissedilemeyen şey nedir?Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel, sevinçten daha mutluluk verici bir keder var. Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum? Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor. Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir? Başlangıçta olan ve her şeyle sonuçlanan bu anlayış nedir?Yaşam'dan ve Ölüm'den, Yaşam'dan daha acayip, Ölüm'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir? Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı? Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı? İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz? Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez? Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz?Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum.Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi:"Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür."Yiğit bir genç karşılık verdi:"Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar."Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:"Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehridir. Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler."Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki:"Aşk Şafak'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır."Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi:"Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir."Bir başkası gülümseyerek açıkladı:"Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir."Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu:"Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir; yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar."Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi:"Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır. Yaşam'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar."Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi:"Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir."Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:"Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı."Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:"Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk'tır."Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:"Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap... Tanrım beni kutsal ateşine at..."

HALIL CIBRAN

Halil Cibran EVLİLİK

EvlilikYeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız, Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız, Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız, Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun, Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda, Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın, Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin, Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın, Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın, Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır, Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın, Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan, Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın, Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır, Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez....
Halil Cibran

UNUTMAK NASIL BİR ŞEY

Unutmak nasıl birşey ve ilk nerden başlamalı insan Unutmak nasıl bir şey ve ilk nerden başlamalı insan?

Unutmak nasıl birşey ve ilk nerden başlamalı insan
Ya istersin unutmayı ya da unutmak zorunda bırakır seni hayat..bir zamanlar deli olduğun neyi varsa sevgilinin,hepsini teker teker batırmaya başlarsın ruhuna... Hepsinde bir acayiplik, terslik olumsuzluk ararsın ilk başlarda! ve sonraları olduğu gibi unutmaya başlarsın sevgiliyi. Günahları ve sevaplarıyla... Peki nerden başlayacaksın unutmaya? ilk karşılaştığın yere giderek kahramanlık gösterisinin ardından mı başlayacaksın? işte burada karşılaşmıştık ve ben yüzleşerek gerçekle unutacağım mı diyeceksin? İçinin karanlıklarını aydınlatan bakışlardan mı başlamak en iyisi yoksa? Ellerini mi unutacaksın yoksa? Sımsıcak, terli, titreyen ellerini? Saran kollar mı alacak acaba ilk sırayı ne dersin? Önünde süzülüp gidişini, ilk kez beraber dans edişinizi mi ya da gözlerinin içine bakarak gülümseyişini mi unutacaksın önce? Kucak dolusu sıcaklığını, sımsıkı sarılmalarını, aşkım derken gözlerindeki parıltıyı mı unutman gerekir işin başında? gecenin koyu karanlığında mı unutmaya başlaman gerekir, yoksa kendini daha güçlü hissettiğin güneşin altında mı? hayat böyle işte.. sordurur insana böylesi soruları.. sorarsın ve altından kalkamazsın... ve bir soru daha sordurur insana: UNUTMAK NASIL BİRŞEY VE İLK NERDEN BAŞLAMALI İNSAN?
alıntı.

Düşünürlerden evlilik üzerine

Evlilik Uzerine
Evlilik dedigin nedir ki ? Asirlardir muammadir, 'Ask ve evlilik' Kimi ask evliligine cesaret bile edemez ve mantik evliligini seçer.
Kimiyse asksiz evliligi düsünemez bile. Ama yine de, türü ne olursa olsun evlilik evliliktir ve beraberinde yep yeni bir hayati getirir.
Is, kadin ve erkek arasinda ki herhangi bir konuya gelince, her kafadan ayri bir ses çikar.

Hele birde iliski evlilige kadar gidiyorsa o zaman herkes size ögüt veriyordur. Siz, tüm duyduklarinizi unutun ve sadece ünlü düsünürlere kulak verin...

Namuslu adam erken evlenir, akilli adam hiç evlenmez.(Cervantes) Evlilik askin mezaridir. (Stendhal) Bir evliligin gelecegi, ilk gecenin sabahindan belli olur.(H. De Balzac )

Sevmeden evlenmek, inanmadan ibadet etmek gibi alçakça bir istir. (Cehov) Asksiz evlilik, evliliksiz aski dogurur. (Benjamin Franklin)

Evlenme davaya benzer; mutlaka memnun olmayan bir taraf vardir. (H.De Balzac) Her evli çiftte, en az biri budaladir. (Fielding)
Evlenmenin iyisi olur, ama nefisi olmaz. (La Rouchefoucauld)

Evlilik, bekarlarin özledigi ve dullarin kaçtigi bir seydir. (F.K.Knowles) Bütün trajediler ölümle biter; bütün komediler evlilikle.(Byron) Evlilige kutsallik veren asktir. (Tolstoy)

Ask genellikle bir evlilik mevyesidir. (Moliere) Evlilik erkeklerin özgürlüklerini, kadinlarin mutluluklarini ortaya koyduklari bir piyangodur. (Madame de Rieux)

Kadin evlenmeden önce, erkek evlendikten sonra aglar. (Polonya Atasözü) Ask, evliligin sabahi, evlenme askin aksamidir. (De Finod)

Evlilik, hiçbir pusulanin islemedigi derin bir okyanustur. (Heine) Sagir bir kocayla, kör bir kadin mutlu bir çifttir. (Danimarka Atasözü)

Evlilik, üstünde bütün kadinlarin anlastigi, bütün erkeklerin de anlasamadigi bir konudur. (Oscar Wilde) Erkek, evlendiginin ertesi günü kendini yedi yas daha kocamis bulur. (Bacon)

Sahane bir evde kavgaci bir kadinla oturmaktansa, tavan arasinda yalniz basina oturmak daha iyidir. (Simonider) Savasa giderken bir, denize girerken iki, evlenirken üç defa düsün. (Rus Atasözü)

Evlilik üzerine yazılar

1.Evli erkeklerin psikolojisi arkadaslarla lokantaya gitmeye benzer.Istedigin yemegi siparis edersin sonra yanindakinin istedigi yemegigörüp "Keske onu isteseydim" dersin.
2.Bir davette bir hanim arkadasina sorar:"Alyansini yanlis parmaginatakmiyormusun? "Diger hanim cevap verir:"Evet yanlis adamla evliyimde ondan"3.Bir adam evlenene kadar eksik sayilir evlenince tam bitmis olur.
4.Bir genc babasina sorar"Baba evlenmek kaca malolur?Baba cevap verir"Bilmiyorum oglum,ben hala oduyorum."
5.Adam anlatiyormus:"Evlenene kadar mutlulugunun ne oldugunu bilmezdi, sonra da gec oldu."
6.Yeni evlenmis bir adam mutlu ise nedenini hemen anlariz.On yillik bir adam mutlu ise nedenini merak ederiz
7.Evliligin ilk yilinda adam konusur kadin dinler,Ikinci yilinda kadin konusur adam dinler,ucuncu yilinda her ikiside konusur,komsular dinler.
8.Bir kavgadan sonra kadin kocasina bagirir:"Seninle evlendigimde tam bir aptalmisim."adam cevap verir:"Evet cok asiktim farkedemedim."
9.Bir adam gazeteye ilan vermis:"Es ariyorum"Ertesi gun yuzlerce mektup almis.Hepsi ayni seyi söyluyormus"Benimkini alabilirsin."
10.bir adam karisina arabasinin kapisini tutuyorsa emin olabilirsiniz:"Ya arabasi yenidir,ya da karisi!

Evlilik krizi(kurtaran reçete)

Evlilik 2. yıl krizi

Psikologlar evlilikte artık ilk 7 değil ilk 2 yılın tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor. Yapılan bir araştırma, evliliğin ilk 2 yılında duygusallıktan, uyum ve sevgiden ödün vermeyen çiftlerin bir ömür boyu birlikte olma ihtimallerinin çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.1991 yılında evlenen 156 çifti inceleyen bu kişilerin eşlerine karşı hissettiklerini, tavırlarını mercek altına alan ekip, "Çiftin boşanıp boşanmayacağı, ilk 24 ayda belli oluyor" diyor.

Kısa ayrılıklarEvlilik terapistlerinin çoğu ‘uzun evliliğin sırrı kısa süreli ayrılıklardır’ prensibinde birleşiyor. Uzmanlar her 2-3 yılda bir çiftlere 1 ila 5 ay arası değişen sürelerle ayrı kalmalarını öneriyor ve ‘tedavi amaçlı ayrılıkların’ mucizeler yarattığını söylüyor.

Uzmanlar, birlikteliğin ilk günlerindeki heyecanı, tutkuyu yakalamak için şu önerilerde de bulunuyor:Sizin için yaptıklarını bir hatırlayınEşinize nasıl davranıyorsunuz? Ona, herhangi bir tanıdığa gösterdiğiniz ilgi ve sevecenliği gösteriyor musunuz?Eğer takdir ve teşekkürün yerini ilgisizlik ve talepler aldıysa, tehlikeli bir noktadasınız demektir.

Bu durumda yapılacak şey, eşinizin sizin için yaptığı şeyleri yapmaya mecbur olmadığını düşünmek.Eşinizin sizin için her gün yaptığı şeylerin bir listesini çıkarın ve sonra kendi kendinize, bunların kaçı için ona teşekkür ettiğinizi bir sorun.Basit bir teşekkürün birçok şeyi değiştirebileceğini unutmayın.Tahmincilik yapmayınEşinizin düşündüğü ve duyduğu şeyleri tahmin etmekten vazgeçin çünkü hata yapabilir ve gereksiz yere kavgaya sebebiyet vermiş olursunuz.Kaç kere karşımızdakinin hareketlerinden yanlış sonuçlar çıkardığımızı, gerçeği tesadüfen veya çok zaman sonra anladığınızı bir düşünün.

Çoğu kez eşimize, doğru olmayan istekler yükleriz. Mesafeli duran bir eş sorunlu veya üzgün olabilir, unutmayın.Suçlamayın"Senin suçun" demek ne kadar da kolay! Yolunda gitmeyen bir olayda kendi suçunu aramaktan çok daha kolay kuşkusuz.Suçlamak sorunları çözmez, çözmediği gibi birbiri ardına yeni suçlamalar getirir. Suçlamalar gerçeği görmeyi engeller ve istemeden de olsa incitici hakaretler doğurabilir.
alıntı

Evlilik Üzerine Fıkra

Yeni evli bir çift evli ilk günlerini geçireceklermiş. Gelin uyanmış. Bakmış damat yatakta yok. Gelin kocasının ne yaptığına bakmak için salona geçmiş. Birde ne görsün.Yeni damat sobayı yakmış, kahvaltıyı hazırlamış, gömleklerini ütülemiş. Kadın iyi bir adama düştüm diye çok sevinmiş ve yatağına yarım kalan uykusunu tamamlamaya gitmiş. 5-10 dakika sonra damat gelmiş ve gelini uyandırmış. Gelin uyanmış ve duyduğu ilk söz gelinin bütün sevincini alt üst etmiş ;
Her sabah böyle isterim...

Mutlu evlilik hayal değil

İşte sağlık, evlilik ve cinselliği bir arada yürütmenin formülü... Sağlık, evlilik ve cinsellik... Üçünü bir arada ve mükemmel yürütmenin yöntemi üzerine kafa yoran araştırmacılar, düşman olarak stresi seçmişler.
İşte A'dan Z'ye insanı her alanda etkileyen bu modern çağ illeti ile mutlu mesut bir yuva için yapılması ve kaçınılması gerekenler listesi.
OFİS STRESİ Sabah erken kalkma zorunluluğu, zamanın önemli bir bölümünü yoğun trafikte harcama, bitmek bilmeyen iş randevuları ve rekabet ortamı yüzünden stresi taa iliklerimizde hissediyoruz. Koşuşturma akşam evde de devam ediyor. Stres ve yorgunluğun faturası cinsel isteksizlik+ paylaşma eşittir mutsuzluk. ..

ÇARESİ: İş yaşantınıza ayırdığınız süre ne kadar fazla olursa olsun, cinselliği göz ardı etmemeniz gerekiyor. Eve iş taşımamakla başlayın mesela.

İLAÇLAR İşte ana suç faktörlerinin ikinci maddesi. Özellikle mide, tansiyon, diyabet ve depresyon ilaçları santral sinir sistemine etki ederek cinsel yaşamı sabote ediyor. ..

ÇARESİ: İlaç kullanımı tedavinin önemli bir parçası ama cinsel yaşamın olumsuz etkilenmesini de görmezden gelmemek gerektiğini söylüyor uzmanlar ve ekliyorlar "Eğer ilaç tedavisinin ardından cinsel hayatınızda sorunlar başladıysa, bunu doktorunuzla paylaşın!"

FİZİKSEL SORUNLAR Diyabet ve hipertansiyon gibi sağlığı bozan her türlü rahatsızlık dolaylı ya da doğrudan cinsel yaşamı olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin kandaki yağ ve kolestrol değerleri yükselince damar sertliği gelişebiliyor. Bu hastalık erkeklerde ereksiyon bozukluğna yol açıyor. Kronik hastalıklar kadının genital organındaki mekanizmayı bozarak cinsel ilişkide sorun yaşamasına neden olabiliyor. ..

ÇARESİ: Kronik bir hastalığınız varsa, daha kaliteli bir cinsel yaşam için nelere dikkat etmeniz gerektiği konusunda doktorunuzdan bilgi alın.

AŞIRI EGZERSİZ Vücudu forma kavuşturmanın yolu elbette düzenli spor yapmaktan geçiyor. Tabii egzersizi abartmadığınız ve bedeninize gereğinden fazla yüklenmediğiniz sürece! Çünkü, aşırı uygulanan egzersiz kandaki hormon seviyelerini olumsuz yönde etkileyerek cinselliğe darbe indiriyor.

ÇARESİ: Egzersizi mutlaka doktor kontrolünde yapın.

BULAŞICI HASTALIKLAR Genital herpes, bel soğukluğu, AIDS... Bu hastalıkların tedavi edilmediği takdirde kısırlıktan iç organ iltihabına, erken doğumdan anne karnındaki bebeğin ölümüne kadar pek çok ciddi sonucu var. Erken teşhis ve tedavi için düzenli kontrollerinizi ihmal etmeyin. ..

ÇARESİ: Hijyene ve korunma yöntemlerine uyun.

TEDAVİSİ MÜMKÜN Yeni geliştirilen ilaçlarda cinsel yaşamı olumsuz yönde etkileyen yan etkilerin azaltılmasına özellikle çaba gösteriliyor. Uzman denetiminde uygulanan egzersizler, bedeninize gereğinden fazla yüklenmenizi önleyerek cinselliğinizi sağlıklı bir şekilde yaşamanızı sağlıyor. Gelişen medikal tedavi ve psikoterapi teknikleri sayesinde psikiyatrik hastalıklar günümüzde başarıyla tedavi edilebiliyor. Meditasyon, yoga, refleksoloji, reiki, shiatsu gibi pek çok yöntem stresten arındırıyor.

alıntı

CAN DÜNDAR'DAN EVLİLİK

" Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi bitirdigim bir kurum benim için. 17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadaşimin son verdigi kurum aynı zamanda da... Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliligi toplumun dayattigi şekilde yaşamamaktan. Nedir bu dayatmalar? Erkegin muhakkak kadindan yaşça büyük olmasi, egitim seviyesinin erkegin lehine ya da en azindan eşit olmasi bunlarin sadece ikisi... Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yaşça büyük olmali ki, kadina 'höt' dediğinde oturmalı kadın. Ya da yumuşatıyorlar; efendim kadin erkekten önce çöktügü için (hani dogum felan) küçük olmaliymiş yaşi. Egitimde de böyle.

Kadinin çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmiş layiki.... EŞIM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'höt' dememe gerek kaldi 17 senede, ne de benden önce çöktü. Yillar içinde ben yaşlandikça o gençleşti, 'oo Can bey kapmIşınız çıtırı' esprilerine muhattap dahi oldum. EŞIM 3 ÜNIVERSITE BITIRDI; ben bir taneyi 9 senede bitirdim. Ne o bana bilmişlik tasladi, ne ben ona ezik baktim... 'Kulaga gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklidir' der Halil Cibran... Bunu unutmadik biz. Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik, öfke bitip firtina duruldugunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi savunurken. Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta. Ala bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik.. Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşi cins diye sorgulamadik da ama... Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardina saklanmiş bir 'saygi' vardi daima... Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktik... Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin dişinda yattim bi gece, misafir odasinda... Gece yarisi kapi açildi, eşim 'ne yapiyorsun burada?' diye sordu kapinin eşiginden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle...Gitti, gelmesi 1 dakikasini almişti elinde yastikla... 'kay yana' dedi daracik yatakta. 'ne yapiyorsun?' dedigimde 'benim yerim senin yanin, sen gelmezsen ben gelirim' dedi... Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz yat saatine kadar sürecek...Ve bence dogrusu da bu... Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamiz hariç..

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadik birbirimize...Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktik o listede...Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Ne de olsa bizim oyunumuzdu,oynanan... Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun bence... Topluma kulaklarini tikayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...Sadece gönlünüzden geçtigince... Dedigi gibi Ataol Behramoglu'nun: '...Yaşadiklarimdan ögrendigim bir şey var: Yaşadin mi büyük yaşayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene karişircasina. Çünkü ömür dedigimiz şey, hayata sunulmuş bir armagandir.Ve hayat, sunulmuş bir armagandir insana...' "

CAN DÜNDAR

BİR BABANIN OĞLUNA EVLİLİK TAVSİYESİ

Baba, oğluna; “Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş,Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı “Olur” demiş çekine çekine.Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.“Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.
Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.“Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. ”
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.
Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
“Asıl ders bu değil!” dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.
“Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak… İkisinde de bir tat yok ” Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. “İçmek istersin herhalde” dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
“Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi… Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”
alıntı.

Evlilik bir ömür boyu sürermi?

Evliliğin kutsallığına ve sürekliliğine en çok inanan ülkeler yüzde 97′yle Endonezya ve yüzde 92′yle Türkiye.Hızla artan boşanma oranları sizi yanıltmasın, bu gezegende hâlâ ‘evliliğin bir ömür boyu sürmesi gerektiğine’ inananlar çoğunlukta. AC Nielsen’in 46 ülkeden 25 bin kişiyle yaptığı ankete göre, dünyada 10 kişiden yedisi evliliğin ömür boyu sürmesi gerektiğini düşünüyor. Evliliğin kutsallığına ve sürekliliğine en çok inanan ülkeler arasında başı çekenlerse yüzde 97′yle Endonezya ve yüzde 92′yle Türkiye.


Asya’nın diğer Müslüman ülkelerinde de durum farklı değil. Batı’daysa ‘bir yastıkta kocamanın’ en büyük destekçisi ABD’liler. ABD’li erkeklerin evliliğe inancı, kadınlardan daha fazla. Katolik ve muhafazakâr Avrupa ülkelerindeki insanlarsa evliliğin ölene dek sürmesi fikrine sıcak bakmıyor.Uzun süreli ilişkiyle aynı şey mi?AC Nielsen araştırma şirketinin Avrupa Başkanı Patrick Dodd, boşanma oranlarının yükseldiği, birlikte yaşamanın tercih edildiği Batı Avrupa’da uzun yıllar evli kalmanın ‘antika bir gelenek’ gibi görülmeye başlandığını söylüyor.
Müslüman Asya ülkeleri Endonezya ve Malezya’dan insanlar evliliği bir yaşam amacı olarak görürken, Yunan katılımcıların yüzde 74′ü evliliğin hayatlarının amacı olamayacağını düşünüyor. Avrupa’dan ankete katılanlarınsa sadece yarısından az bir bölümü evliliğin yaşamdaki amaçlarından biri olduğu görüşünde.

Avrupalıların yüzde 77’si uzun süreli, istikrarlı bir ilişkinin en az evlilik kadar iyi olduğunu düşünüyor. Dodd, tarihte ilk defa Batı Avrupa’da kadınların ‘eş’ yerine kariyer peşinde koştukları ve bağımsızlıklarına evlilikten çok daha fazla önem verdikleri yorumunu yapıyor.
Aynı şekilde Avrupalı erkeklerin de büyük çoğunluğu geleneksel evlilik anlayışını reddediyor. Asyalı ve Müslüman ülkelerdeki insanlar ve ABD, Rusya, Güney Afrika ve Macaristan’dan katılımcılarsa uzun süreli ilişkinin, evliliğin yerini alabileceğini düşünmüyor.
alıntı

Yeni Evli çiftlere mizah:)

Evli bir çiftin ilk günki konuşmaları:
Damat: Ah! Nihayet rüya gerçek oluyor!!
Gelin: Senden ayrılmamı ister misin?
Damat: Hayır! Bu lafı bir daha asla söyleme!
Gelin: Sen.. Bana aşıkmısın?
Damat: Taaaabiki
Gelin: Beni terketmeyi düşünür müsün?
Damat: Tabiki hayır.
Gelin: Peki bana bir öpücük verir misin?
Damat: Evet hem yüzüne hem gözüne.
Gelin: Peki bana bir gün vuracakmısın?
Damat: Asla! Ben o tür erkeklerden değilim.
Gelin: Sana güvenebilir miyim?
Damat: Evet.
Gelin: AŞKIM.
Ve aradan bir sene geçtikten sonra yine aralarında aynı söyleşi döner ancak (!)yazıyı aşağıdan yukarıya okuyun:)

Gelenek görenek görücü

Türkiye'de Evlenme Gelenekleri Görücülük, Dünürcülük, Kız İstemeYaşamın temel dönüm noktalarından biri olan evlenme,hem kadın ve erkeğin yaşamını birleştirmesi açısından bireysel;hem de aile ve akrabalık bağlarının kurulması açısından toplumsal bir olgudur. Özellikle küçük köy topluluklarında düğün,köyün tamamını içine alan bir faaliyet olması nedeniyle bir “bayram” anlamı kazanır. Evliliğin aşamaları sırasında yapılan törenlerin bazıları yeme-içme,eğlence havası içinde geçerken,bazıları “ağıt” görünümündedir. Evliliğin tümünü içine alan töre ve törenlerin sergilendiği aşamalar şöyle sıralanabilir:

A) Düğün öncesi 1) Görücülük,dünürcülük,kız isteme 2.a) Söz kesme b) Şerbet 3) Nişan 4) Düğün okuntusu5) Çeyizin gitmesi ve sergilenmesi 6) Gelin hamamı B)Düğün 1) Kına gecesi a) Kız kınası b) Oğlan kınası 2) Gelin alma 3) Nikah 4) Gerdek 5) Gerdek ertesi C)Düğün sonrası uygulamaları Evlilik kararının verilmesinden sonra yapılacak ilk iş damat adayı için eş seçimidir.

Özellikle geleneksel kesimde eş seçimi öncelikle erkeğin anne-babasının öncülüğünde yapılırdı.Son zamanlarda bu durumun yavaş yavaş değişmeye başladığı görülmektedir.Gençler ya doğrudan kendileri tanımak suretiyle evleneceği kişileri seçmekte ya da hep birlikte karar verilerek uygun eş seçilmektedir. Görücü usulü olarak literatüre geçmiş olan evlilik türünde önce erkeğin annesi ve aileye yakın kadınlar kız tarafına giderek kızı görürler.

Kız beğenildikten sonra damada gösterilir,o da beğenirse kızın istenmesine karar verilir. Kız evine gidilerek kızın babasından istenmesine dünürlük, dünürlüğe gitme, elçiliğe gitme gibi isimler verilir. Ailenin ileri gelen kadınları ve erkekleri daha önce belirlenmiş olan hayırlı bir günde (genellikle Perşembe ve Pazar günleri uğurlu gün sayılır) kızı Allah’ın emri peygamberin kavliyle ailesinden istemek üzere giderler. Ancak kız evi biraz da naz evi olması nedeniyle ilk istemede kız verilmez.

Birkaç defa daha kız istendikten sonra, kız evi yeterince düşündükten sonra olumlu cevabı oğlan tarafına bildirir.Böylece karar verildiği için söz kesilmiş olur. Tarafların isteğine göre bazen aynı gün gelin damada nişan yüzükleri de takılır,bazen de ayrıca düzenlenecek nişan töreninde bu işlem gerçekleştirilir.Söz kesildikten yaygın bir gelenek olarak arada tatlılığı sağlamak dileğiyle şerbet içilir.Şerbetin içilmesi artık kızın kesin verildiği ve evlilik kararının kesinleştiği anlamına gelir.

Ayrıca söz kesme sırasında aileler nişan ve düğün tarihleri, alınacak eşyalar ya da başlık parası miktarı gibi konuşmalar da yaparlar. Her iki taraf da hazırlıklarını tamamladıktan sonra kız evinde daha çok kadınların katılımıyla nişan töreni yapılır.Erkek tarafı gelin için alınan takıları takar ve diğer hediyeleri verir;karşılığında kız tarafı da hediyeler verir.Nişan töreni isteğe bağlı olarak yemekli de olabilir.Eğlencelerle bu mutlu olay aynı zamanda kutlanmış olur.Nişan,hem evliliğe atılan bir adım,hem de her iki taraf için bir tanışma ve uyum,düğün için kararlaştırılan sürenin başlangıcı anlamlarına gelmektedir.

Eğer taraflar arasında herhangi bir anlaşmazlık ortaya çıkarsa nişan bozulabilir.Ancak bu, hiçbir zaman tercih edilen bir durum değildir. Bundan sonra düğün aşaması gelmektedir.Öncelikle çevredeki insanların düğüne çağrılması gerekmektedir.Düğüne çağrı aşamasında son zamanlarda daha az uygulanan bir gelenek de köyde bulunan kişilere “okuntu” dağıtmaktır.Okuntu için bir anlamda düğün davetiyesidir demek mümkündür.Bunun için uygun bir kişi görevlendirilir ve bu kişi köyü dolaşarak okuntuyu dağıtır.Okuntu, daha önceden hazırlanmış bir parça kumaş,bir mendil,bir yazma gibi hediyeler olabileceği gibi, şeker, börek gibi yiyecek türünden şeyler de olabilir.Bunlar düğün okuntusu olarak dağıtılırken misafirler düğüne davet edilmiş olur.

Masallarda her ne kadar kırk gün kırk gece süren düğünlerden söz edilse de, Anadolu’da düğünler genellikle üç gün sürmektedir.Son zamanlarda ise yalnız hafta sonları olan iki günlük düğünler hem ekonomik hem de sosyal açıdan tercih edilmektedir.Evlenme olayının temelini teşkil eden düğün de iki ana bölümden oluşmaktadır:

a)Kına gecesi b)Gelin alma

Düğünden bir gün önce kız evinde ve oğlan evinde yapılan törene kına gecesi denir.Kına gecesi her iki tarafta da yapılabilir, ama yoğun olarak ve daha detaylı bir biçimde kız evinde kadınlar arasında yapılır. Kına gecesinin yapılacağı gün erken bir saatte erkek evinin çatısına bayrak asılır.Bayrak, özel olarak seçilen bayraktar tarafından, kalabalık grubun da eşliğiyle eğlencelerle toplu olarak asılır.Bazı yerlerde bu eğlence sırasında “bayrak ekmeği” denilen yemek orada bulunanlara ikram edilir. Bayrağın asılması düğünün başladığının resmen ilan edilmesi demektir. Kına gecesinin olduğu gün ya da birkaç gün öncesinde gelinin çeyizleri kız evinden alınır,oğlan evine getirilerek gelinin odası hazırlanır.
Gelinin çeyizleri bazen düğünden birkaç gün önce kız evinde, bazen de düğün ve sonrasında oğlan evinde sergilenerek misafirlere gösterilir. Çeyiz kız evinden alınırken bir kişinin sandığın üstüne oturarak bahşiş istemesi oldukça yaygın olarak rastlanan geleneklerdendir.Kına gecesinin olduğu gün aynı zamanda günün erken bir saatinde erkek tarafından bir grup kadın,o gece yakılacak kınayı, gelinin giysilerini ve misafirlere ikram edilecek yiyecekleri eğlencelerle kız evine götürürler.
Kına gecesinde kız evinde toplanan kadınlar bir süre eğlendikten sonra, açıklı türküler söyleyerek gelini ağlatmaya çalışırlar. Daha önceden suyla yoğrulan kına bir tepsi içerisinde etrafına mumlar dizili şekilde ortaya getirilir.Bazı yerlerde önce geline kına yakıldıktan sonra misafirlere de kına dağıtılır;bazı yerlerde de o sırada orada bulunanlara kına dağıtıldıktan sonra herkes gittikten sonra geline kına yakılır. İsteğe bağlı olarak gelinin ellerine,ayaklarına ve saçına da kına yakıldığı olur. Genellikle kınanın yoğrulması, dağıtımı ve geline kına yakılması işlerinde “başı bütün” olarak adlandırılan mutlu evlilik sürdüren bir kadının görevlendirilmesine dikkat edilir.

Gelinin bir eline kadın,bir eline de genç kız kınayı koyar.Kına yakılmadan önce gelinin avuç içine bozuk para ya da altın konur. Kına gecesinin ertesi günü hem gelin alma günü hem de esas düğün günüdür.Her iki tarafta da konuklara yemek ikram edilir, genellikle davul-zurna eşliğinde eğlenceler yapılır.Gelin alma günü erken saatlerde oğlan evinde damat tıraşı, güvey giydirme gibi adlar alan törenler yapılır.Kız evinde de gelinin hazırlanması söz konusudur.Bunun için köylerde her zaman bütün düğünlerde görev alan, genellikle düğün yemeğini de hazırlayan aşçı kadınlar görevlendirilir. O gün oğlan tarafından konuklar toplanarak kız evine gelin almaya gelirler.

Gelin evden çıkarken erkek kardeşi ya da amcası tarafından beline gayret kemeri de denen kırmızı kuşak bağlanır. Gelin ailesiyle vedalaştıktan sonra hayır dualarla,bazen ilahilerle bazen de davul-zurna eşliğinde eğlencelerle evden çıkarılır.Gelin evden ayrılırken geride kalan bekar arkadaşları da evlenebilsin diye birtakım şeyler yapar.Örneğin, henüz bitmemiş bir çorabı sökerek evden çıkar ki,diğer kızlar da çorap söküğü gibi evlenebilsinler...

Gelin baba evinden çıkarken olsun oğlan evinin kapısından girerken olsun evliliğin yolunda gitmesi,çiftin mutlu olmasını sağlamak için birtakım dinsel-büyüsel işlemler yapılmaktadır.Örneğin, gelin evden çıkarken arkasından ayna tutularak aydınlık bir hayatının olması isteği ifade edilir.Aynı şekilde oğlan evinin kapısından girerken kapının eşiğine ve tavanına yağ, bal gibi şeyler sürdürülerek gelinin yeni evindeki kişilerle iyi geçinmesi sağlanmaya çalışılır.Gelinin başından şeker, bozuk para, kuruyemiş gibi şeyler atılarak bolluk-bereket getirmesi dileği ifade edilir.

Düğün olduğu akşam, erkek tarafında kalmış az sayıda misafire yemek verilir ve gelinle damadın imam nikahı kıyılır. Önceleri resmi nikah düğünden sonra herhangi bir tarihte yapılabilirken, son zamanlarda düğün öncesinde resmi nikahın mutlaka yapılmış olmasına özen gösterilmektedir. Genellikle düğün alışverişi için taraflar bira araya geldiklerinde resmi nikah da yapılmaktadır. İmam nikahı kıyılıp dualar okunduktan sonra gelinle damat kendi odalarında bir araya gelirler. Bu sırada gelinle damadın uyumlu bir biçimde birlikte olabilmelerini sağlamak amacıyla da birtakım dinsel büyüsel işlemlere başvurulur.

Örneğin, odanın kapısına bir bıçak saplamak, kapı önünde bir kilidi açmak vb.Bunun dışında orada bulunan kişilerin ellerini ve kollarını bağlamamaları istenir.Daha önceden kız tarafından o gece yenmek üzere özel olarak hazırlanmış ve gelinin sandığına konmuş olan yiyecekler ve başka şeylerin de bulunduğu yemek tepsisi odaya bırakılır.Bazı yerlerde tepsiye tek kaşık,tek çatal,tek bardak konarak gelinle damadın bunları ortaklaşa kullanmaları sağlanır.Böylece birbirlerine daha çabuk ısınacaklarına inanılır.

Bu aşamada gelinin masum ve temiz olduğunun simgesi olan çarşafa bakma adeti gündeme gelir. Düğünde görevli olan yenge ya da aşçı kadın tarafından gelinin durumu öğrenilerek ailelere bildirilir. Bazen de gelinin bakire çıkmaması durumunda baba evine gönderilmesi söz konusudur. Düğünün ertesi günü duvak günü,yüz açımı,baş bağlama gibi adlar altında birtakım eğlenceler düzenlenir.

Bu eğlence daha sade bir biçimde yalnız kadınlar arasında yapılır.Önceleri duvak günü eğlenceleri sırasında gelin çeşmeye götürülerek su getirmesi sağlanırmış. Gelin hamur yoğurup börekler yaparmış.Böylece eve bolluk bereket gelir inancı varmış. Ancak bunlar artık unutulmuş geleneklerdir. Duvak günü eğlenceleri de pek çok yerde yapılmamaktadır

.Kaynak: Kültür Bakanlığı resmi web sitesi.

Evlilik ve Arzular

“Cinsel ahlaksızlıktan dolayı her erkeğin bir karısı, her kadının bir kocası olsun. Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin. Kadının bedeni kendisine değil, kocasına aittir. Benzer şekilde, erkeğin bedeni kendine değil, karısına aittir” Efesliler 7:2-3


Bugüne kadar evlilik konusunda bir çok yazı okuyup konuyla ilgili programlar seyretmişsinizdir. Her gün en az bir Televizyon kanalında bu konuyla ilgili söyleşiler bulunmakta ve fikirler alınmaktadır. Evlilik konusuna bu kadar önem verilmesindeki esas neden nedir? Neden evlilikler kısa sürüyor? Hayran olduğumuz kimseden nasıl nefret edebiliyoruz? Bu yazımızda bu konulara değineceğiz. İsteğim bu yazıyı okurken yazı içinde bulunan soruları kendinize yöneltmeniz ve eşinizle birlikte cevaplar aramanızdır.


Seyrettiğimiz programlardan evlilik konusunu bilmediğimiz açık bir şekilde anlaşılıyor. Özellikle evliliğin eşler arasında birleşme olarak tarif edilmesi evliliklerin neden kısa sürdüğünün cevabını aslında veriyor. Oysa evliliğin almaktan çok vermek yani kısaca paylaşmak olduğu ne yazık ki bilinmiyor. Bu yazımızda evliliğin temel kurallarından çok pratik hayatımızda evliliğimizin nasıl sağlam temeller üzerine kurulacağını açıklamaya çalışacağız.
Tarihte ilk evliliğin Tanrı tarafından Adem ile Havva'ya gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bu zamandan beri insanlar sevgilerini pekiştirmek ve soylarını sürdürmek için evlilikler gerçekleştirmiştir. Bu evliliklerin bir kısmı tek eşlilikle çok az bir kısmı da çok eslilikle gerçekleşmiştir. çok eşliliğin kaynağı ise insanın kendi egosunu tatmin etmekten ileriye gidemediği uzmanlarca açıklanmıştır. Bu tür evlilikleri bir kaç istisna hariç tanrı tarafından kabul edilmediği ortadadır. İstisna olanlar ise katı insan yüreğinin ne kadar katı ve doyumsuz olduğunu göstermek ve bu durumun yanlış olduğunu ispatlamak için bir süre izin vermesidir.
Fakat insanlar kendi egolarını günümüzde de ispatlamak için bu olayları kendilerine referans gösterip evlilik adı altında kadınları adeta bir köle gibi kullanmaktadırlar. Mazeret ne olursa olsun Tanrı hiç bir zaman çok eşliliğe izin vermemektedir. Kişi mutluluğu çok eşlilikte arayacağına var olan eşini nasıl mutlu edeceği yönde zaman harcamış olsa görecek ki kısa zaman sonra çok evlilikte bulamayacağı mutluluğun tek evlilikte fazlasıyla olduğunu görecektir.
"Cinsel ahlaksızlıktan dolayı her erkeğin bir karısı, her kadının bir kocası olsun. Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin. Kadının bedeni kendisine değil, kocasına aittir. Benzer şekilde, erkeğin bedeni kendine değil, karısına aittir." İncil'den Efesliler 7:2-3
Aslında bu konuda uzun uzun konuşabilir sayfalarca yazabiliriz ama bu gibi konuları yazmaktan ziyade evliliklerin nasıl gerçek bir evlilik konumuna sokabileceğimiz konusunda bir kaç pratik konulara bakacağız. Bu konuları üç ana başlık altında topladık. Saygı, kabullenmek ve Hayranlık. Bu üç konudan birinde eksikseniz evliliğiniz istenilen seviyede değil ve acilen önlemini almanız gerekmektedir. Mükemmel evliliklerde bu üç konu çok önemlidir. Evli olan her çiftin bu konulara özlem duyduğu gizlenemez.
Saygı Özlemi
Afrika da yapılan bir araştırmaya göre kadınların %98'i kocalarından saygı istedikleri ortaya çıkınca, Avrupa ve Amerika da yaşayan kadınlar arasında evlilik konularında okullar açılmaya başlandı. Afrika da erkeklerin saygıya ne derece önem verdikleri tartışılırken, okulların yaptığı anketlerden çıkan sonuçlar Avrupa ve Amerika erkeklerin de onlardan geri olmadıkları ortaya çıktı. Saygının ne demek olduğunu ne yazık ki çok az insan bilmekte. Sözlüklerde bile tarif edilemeyen bu sözcük egolarımız yüzünden ne yazık ki her geçen gün tarifi zor hale gelmektedir. Herkesin büyük bir özlemle arzuladığı bu sözcüğü sen nasıl biliyorsun?
Evlilikte Saygı: "Senin armağanlarını (yeteneklerini) biliyorum ve onlara çok değer veriyorum" demektir. Sen eşinin yeteneklerini biliyor ve her fırsatta eşini yetenekleri konusunda teşvik ediyor musun? Yoksa, hep sana değer verilmesini mi bekliyorsun? İnsanlardaki bu beklenti evlilik temellerin çatırdamasına ve adliye koridorlarına taşınmasına neden oluyor.
Eşlerden biri saygı görmüyor diye, evini terk edip yada eşini bırakıp başka kişilerle evlilik yolları araması acaba yeni eşinden gerekli saygıyı görebilecek mi? Unutulmaması gereken tek şey; sen başkalarına saygı göstermiyorsan başkasından saygı beklemeye hakkın yok! Kendi yapmadığın bir fedakarlığı başkasından nasıl isteyebilirsin? Tek taraflı saygı eşlerin birbirlerini yakından tanımasıyla biter. Çünkü eşler birbirine yaklaşınca güçlü yanları ve zayıf yanları bir sır olmaktan çıkar.
Kabullenme Arzusu
Boşanma davalarını seyrederken sık sık 'eşim beni olduğum gibi kabul etmiyor benden her zaman yapamayacağım isteklerde bulunduğundan evliliğim bir kabus hale geldi' diye şikayetler duymaktaydım. Bu şikayetleri düşünürken kendi kendime 'evlenmeden önce verilen sözler ne çabuk unutuluyor?' diye soruyordum. İki sevgili evlenmeden önce birbirlerine "seni olduğun gibi kabul ediyorum" diye vaatlerle kurulan evlilikler, zamanla iyi beslenmedikleri için unutuldukları ve özellikle eşlerden birinin başına bir olay gelmesinden sonra sanki bu tür bir olayı bekliyormuş gibi hemen boşanmak işin adliye koridorlarında koşuşturuluyor. Unutulmasındaki başlıca neden evliliklerinin bilincine varmayıp gerekli hassasiyetin gösterilmemesidir.
Geçtiğimiz günlerde bir bayanla evlilikleri konusunda konuşuyorken bana "Benin evliliğim örnek teşkil edecek bir evlilik. çok iyi ve sürekli bir ilişkim var fakat zaman zaman çeşitli sevgililerle eğleniyorum" demesi evliliklerinin bir ilişkiden ileriye gidemediğini anladığımda üzüldüm. Tek bir erkeğin kendisine yetmediği ve kaçamak ilişkiler peşinde sürüklendiği ortada. Ama sonuçta kadın mutlu olduğunu söylüyor. Buna ne cevap verebilirsiniz?
Aslında bu kadın yaptıklarıyla eşine sen bana yetmiyorsun bende evliliğimi yürütmek için sevgililer buluyorum demek istiyor. Kadın kendi çıkarları doğrultusunda karar verdiği için kendine göre evliliğini ayakta tutuyor izlenimini vermek istiyor. Oysa bu evliliğin bittiğini nedense kabullenemiyor. Evlilik konusunda yada başka konularda erkekler karar vermeden önce uzun uzun düşünmeyi tercih ederler. ‚ok kadın erkeğin değişik olduğunu kabul etmek istemiyor. Bazı kadınlarda kendi isteği doğrultusunda erkeğini değiştirmek istiyor. Bir insanın içini tanımak gibi bir şey. Aslında eşini kabul etmek demek onu olduğu gibi kabul etmek demektir. Yani hatalarıyla kendisine evet demektir.
Hayranlık Arzusu
Son zamanlarda özellikle gençler arasında karşı cinsinden kendisine hayranlık duyulması konusunda büyük caba harcarlar. Bu yüzden hayran olduğu kişilerle evlilik hayalleri kurarlar. Bu hayranlık kolayca sevgiye döneceğini zannederek karşı cinsin isteklerine düşünmeden evet diyerek evliliklerini sağlarlar. Bu kişiler özellikle sanatçı ve futbolcu camiasında sıkca rastlanan bir olaydır. Kişilere hayran olmak güzel, fakat hayranlık uyandıran yönü bir gün yok olursa? Yani hayran olduğunuz kimse bir gün sıradan bir insan gibi karşınızda durursa onunla tekrar evlenmeyi düşünüyormusunuz? Aslında bu tür bir hayranlıktan burada bahsetmek istememiştim fakat son zamanda bu tür hayranlıklarla evliliklerin arttığını ve boşanmaların bir o kadar da bu tür olaylardan kaynaklandığını düşündükçe bu konuya girmeden edemedim.
Bu konuda Avrupa da yapılan bir açık oturumda popüler insanlarla evlilik konulu bu programa çok tanınmış Jimy adında bir futbolcu sahneye çıkar. Bu futbolcu sahneye çıkarken izleyicilerinden büyük bir alkış alır, alkışlar arasında konuşan bu futbolcu ilerleyen saatlerde yaptığı bir açıklamayla herkesi şaskına çevirip, alkışlar yerini protestolara bırakır. Bir kaç dakikaya kadar büyük bir hayranlıkla izlenen bu kişiyi bu kadar nefrete götüren neydi?
Bir beyazla evlenmenin zorlukları nelerdir sorusuna verdiği cevap " Eşimle büyük bir aşkla evlendim. Nişanlılığımız sürece bana hayran olduğumuzu biliyordum ve bu benim hoşuma gidiyordu. Fakat birlikte yaşayınca bu hayranlık yavaş yavaş azaldığını fark ettim. Zaman gittikçe ayranlığın yerine eleştiriler almaya başladı. Ben çok kişi tarafından alkış alınca karım hep eleştirecek bir yanımı ortaya çıkarıyordu. Ve bir gün ten renklerimiz konusunda tartışmamız evliliğimizin bitmesine neden oldu. Karım siyah tenli olduğum için artık benimle birlikte olmaktan tiksindiğini belirtiyordu. Bende bana ayran olan diğer sevgililerimle beraber yaşamaya karar verip karımdan ayrıldım. Şimdi bana hayran olan bir beyaz gördüğüm zaman sırf karımdan öç almak için onunla birlikte oluyorum" Bu futbolcunun anlattıkları aslında hayranlık duyguların nasıl kötü emellere maruz kaldığının ufak bir örneği. Aslında bu tür evlilikleri ben şöyle yorumluyorum 'çok güzel bir arabaya kaza yapacağını bile bile sarhoş binmek' Neyse asıl hayranlık evlilikte çiftlerin birbirlerine ilgisidir. Arkadaşlığımız süresince hoş sözlere kapılıp bazı kararlar almaya aceleci davrananlar sayılmayacak kadar çok. Herkes eşsiz olmak ister. Fakat yakın tanışıklıklarda hayranlık gösteren duyguların hataları örttüğünü görüyoruz. Evlilikte eşinizden hayran olmanız lazım. Eşinizin göremediklerini kendisine göstermek için her zaman ona güzel sözler söyleyerek bunları görmeye çalışmalısınız. İyi olanı sözlerle söyleyiniz. İyi sözler söyleyerek eşinizi kullanmayınız.
Hata yapabiliriz ama yinede Tanrı bizim hakkımızda iyi konuşuyor. Tanrı acaba eşini nasıl görüyor? Saygı gösteriyor mu? Onu olduğu gibi kabul ediyor mu? ve Ona hayran mı? Tanrı bizi hatalarımız olmasına rağmen kutsallar olarak görüyorsa sen Tanrıdan çok daha mı büyüksün ki, eşinin hatalarını sürekli yüzüne vuruyorsun. Ondan sevgini eksik ediyorsun?
Piyano gibi akortlar bozuk
Pianonun akordları neden bozuluyor? Akordun bozulmasındaki baslıca neden kötü kullanımdır. Fakat ustası gelince her şey tekrar eskisi gibi olur. Usta telleri çekiyor yada gevşetiyor ve her şey düzeltildikten sonra harika sesler çıkıyor. Hayatımızda aynıdır. ‚eşitli insanlarin davranişi bizi bozabilir. ‚ocuklar bize zor bir gün geçirtebilir yada hava durumu bizi olumsuz yönde etkiliyor. Bir süre sonra bizim ritmimiz bozulmaya başliyor tipki bir piyano gibi. Artik bizden güzel sözler çikmamaya başlar. O zaman bir piyano gibi bizi düzeltecek bir ustaya ihtiyacimiz var. Bu düzelme belli bir zaman gerektirebilir. Bazen tek bir hikmetli söz bile hasar görmüş duygulari düzelebilir. Yeter ki bizler düzelmek için hazir olalim. Yani diger bir deyişle düzelmek için kendimizden bir şeyler vermeye hazir olmaliyiz.
Her zaman insanlar eşlerinden bir şeyler bekliyor. Sürekli onlarda olani almak istiyorlar. Ama çok az kişi 'ben eşime ne verebilirim? sorusunu kendisine soruyor. Vermeyi düşünmedigimiz için kötü giden bir evliligin ardindan hemen yenisiyle başlamak istiyoruz. Ne kadar yeni eşlerle yeni evliliklere başlasaniz bile siz degişmediginiz müddetçe hiç bir evlilikte aradiginizi bulamayacaksiniz. Degişmiş bir eş karşisindakini ister istemez etkileyecektir. Evliliginizi siz etkileyebilirsiniz.
Evliliginizin güçlenmesi ve tedavisi için dua edin. Çünkü en güzel ilaç duadır.

Inci Tüfekçi

Evlilik yüzüğünün tarihi ve önemi

Evlilik yüzüğü tarihte ilk olarak Romalılar tarafından kullanıldı. Evli çiftleri bekarlardan ayıra bilmek amaçlı. Yüzük demirden yapılırdı ve içine sözler yazılarak kullanılırdı. Bu yazılar bir çeşit kendini ifade kimi zaman da büyü gibi görülürdü. Yazılar “seni seviyorum”, “sen benim içinsin”, “şansın olacağım”, “itaat et ve sev” gibi olurdu. Günümüzde de evlilik yüzüklerinin içine yazılar yazılmaktadır. Bu tarihten gelen gelenek hala sürdürülmektedir. İlk çağlarda yüzük, erkeğin evleneceği kişiyi satın aldığı anlamını taşıyordu. Yüzüğün kırılması veya kaybolması evliliğe zarar geleceğini simgelerdi. Bu batıl inanca zamanızda da inanılmaktadır. Başka bir batıl inançsa, gelin damada yüzüğü takarken yüzük parmakta takılırsa, evde gelinin sözü geçeceğini, damat yüzüğü gelinin parmağına takarken takılmazsa eğer, evin reisinin damat olacağına işaret olarak görülürdü. 9. yy.’da Papa nişanlıların yüzük takmasını şart koşmuştur. Yüzüğün sembolik anlam taşıması o zamanlardan bu günlere kadar gelmiştir. Eskilerde yüzük seçimi sadece erkeğe aitken, bugün çiftler yüzüklerini beraber seçiyorlar

Başka bir kaynakta ise..




EVLİLİKTE YÜZÜĞÜN ANLAMI VE ÖNEMİ
Yüzük takmak milattan öncelere dayanmaktadır. Eski inanışlara göre koluna, eline, bileğine, boynuna metal takmanın tüm kötülüklerden uzaklaştıracağına inanılırdı. Zamanla takı insanlarda güzelliğin simgesi halini aldı. Daha sonraları da takı bir nişan durumunu gördü. Bir kişinin sözlenmesi, nişanlanması ve evli olmasının göstergesi yüzük olmuştur. Dışarıdan baktığınız bir kişinin evli mi, nişanlı mı yoksa sözlü mü? olduğunu kendisine sormadan direkt parmağına bakarak anlarsınız. Peki nereden gelmiştir, Takı ve yüzük geleneği, önemi nedir, evlenecekler ve evli olanlar eşlerine nasıl bir takı almalıdır.

İnanışlara göre, kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibidir. Kadın ve erkeğin bir arada olması tam bir insanı yansıtır. Sevgi ve aşk ta aynı şekildedir. Bu nedenledir ki insanlar tarih öncesi dönemlerden bu yana birlikteliklerini bir şekilde dışa yansıtmışlardır. Tarihe geri dönüş yapıldığında kadınlar her zaman erkekler için en değerli varlıklar olarak nitelendirilmiştir. Bazen kadınlar için savaşlar bile tarihte çıkmıştır. Yüzüğün tarihi ip ve ketenin bağlanma şeklinde çıktığı rivayetler arasında yer almıştır. Erkekler, sahiplendikleri kadınların başka birisine kaçmasını önlemek için keten ya da sazdan örülmüş ip ya da deri kullanırdı. Erkek bu ipi ilk olarak kadının ayaklarına ve ellerine bağlayıp kaçmasını engellermiş, kaçmayacağını düşünmeye başladığı zaman ayaklarındaki bağı çözermiş. Kaçmayacağına emin olunca da ellerini çözüp sadece parmağına bağlarmış... Böylelikle örgülü ip parmağa geçince yüzük olur. Tarım ve kırsal alanlarda bu böyle olurken bir başka iddiaya göre; yüzük yaklaşık 4.800 yıllık, Eski Mısır’a dayanan bir tarihe sahip. Yüzüğün atası olarak Eski Mısır’da uygulanan kenevir türü bitkilere yüzük şeklinin verilmesi yer almaktadır. Yüzüğün niteliği, doğaüstü güçlere ve ölümsüz aşka bağlanıyordu. Bu, aynı zamanda eski toplumlarda büyük önemi olan güneşin ve ayın şekli idi ve bir olmanın sembolüydü.


Romalılar yüzük malzemesi olarak bitki yerine güç ve kalıcılığın sembolü olan demiri kullanmaya başladılar. Bu aşamada evlilik sembolü yüzük, sadece kadınlar tarafından takılan, bir anlamda kocalarının mülkiyetinin göstergesi olma amacı taşıyan birer nişane idi. Hem Romalılar, hem de Mısırlılar yüzüğü sol ellerinin dördüncü parmağına takıyorlardı. Daha önceki yazıda da belirtildiği gibi bu parmaktan geçen bir damarın direk kalbe gittiği düşünülüyor ve kalıcı aşkın sembolü olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca bu parmakta yumuşak metal fazla aşınmıyor ve parmağa da fazla zarar vermiyordu. Daha sonraları yüzükler şekiller almaya başladı. Eğimleri bol, sarmal vb.. Bu yüzükler ilk olarak yaklaşık 2.000 sene önce Asya’da ortaya çıkıp, ilk ticaret yolları ile daha çok evlilik amaçlı kullanıldıkları Orta Asya’ya geldi. Özellikle sultanlar ve şeyhler tarafından, bütün eşlerinin sadakatlerinin güvencesi olarak takılırdı. Bu dönemlerden sonra yüzükleri ve üzerindeki taşların özel güçleri olduğuna inanılmaya başlandı. Bu inanış Avrupa'ya da yayıldı. Türklerin müslümanlıktan önce "zerduşi" yani ateşe inandıkları dönemlerde ise yüzüklerin özel güçleri ve insanı koruduğuna inanılmaya başlandı.


Sihir yapanlar çoğulukla metal ve taşlı yüzükler kullanmaya başlamışlardır. Özellikle aşk büyüsü yapan Avrupa'lı büyücüler, özel istedikleri taşları seven veya sevilmesi istenenlerin parmaklarına yüzükleri takılmasını istemişlerdir. Daha sonraları yüzükler altından yapılmaya ve üzerlerine aşk düğümü, tutuşan iki el gibi işlemeler eklenmeye başlandı. 860 yılında Papa Nicolas evliliğin ve nişanın belirtisi olarak altın yüzük kullanılması gerektiğini belirtti (damadın yaptığı finansal bir anlaşma olarak da yorumlanıyor). Ayrıca bu olay ile birlikte ilk olarak nişan yüzüğü ile düğün yüzüğü bir birinden ayrılmış oluyordu. 8. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar aşk ve bağlılığın en üstün simgesi olan paha biçilmez tarihi elmas yüzükler yer aldı. Yüzyıllardır pırlanta ve onun ham hali elmasın pek çok kültürde 'ölümsüz aşkın mührü' olduğunu, kusursuz bir biçimde gözler önüne sermekte. Aşk evrim geçirdikçe, yüzük ve pırlanta mücevherler de evrim geçirdi.

Ancak kesin ayırım 12. YY’da Papa III. Innocent’ın evliliklere yüzüğün eklenmesi ve törenin kilisede yapılması şartını getirdiğinde gerçekleşti. 'Bilinen en eski nişan yüzüğü verme geleneği', birlikteliklerini pırlantayla mühürlemek isteyen Avusturya Arşidükü Maksimillian tarafından 15. yüzyılda nişanlısı Burgundy'li Mary'e verilen bir yüzük ile başlamış. 1477 yılında Avusturya Arşidük’ü Maximillian Burgundy’li Mary’ye verdiği elmas nişan yüzüğü ile elmas da yüzüğün bir parçası haline geldi (Asya ülkelerinde zaten değerli taşlar uzun zamandır yüzüğün birer parçası idi, ancak yüzük bu toplumlarda evlilik sembolü özelliği taşımıyordu). Bu dönemde ve ortaçağ boyunca sertliği ile elmas kalıcı aşkın en büyük göstergesi olması nedeniyle nişan yüzüklerinde kullanıldı. Aynı zamanda nadir sadece çok zenginlerin karşılayabileceği kadar pahalıydı. Rönesans ile gümüş yüzük büyük bir önem kazandı ve 17. asır boyunca düğün yüzüğü olma özelliğini korudu.

Aynı dönemde, Amerika’daki muhafazakarlar evlilik yüzüğünü tamamıyle reddettiler. Onlara göre mücevher ahlak dışı ve kişiyi basitleştiren bir unsurdu. Bunun sonucu olarak evlilik nişanesi olarak yüzük yerine işe yarayacak olan yüksük (dikiş dikerken, iğnenin batmasını önlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde koruncak) kullanıyorlardı. Evlilik sonrası, kadınlar genellikle uç kısmı keserek kendilerine yüzüğü oluşturuyorlardı yine de.Victoria Döneminde (1837-1901) yüzükler ikiz kalplere, çiçeklere boğulurken, Edward Döneminde (1901-1910) yaprak girintileri, gümüş işlemeleri ile şekillenmişti. Onun ardından başlayan Art Deco Hareketi yüzük daha basit, modern bir görüntü aldı.

II. Dünya Savaşı sırasında askere giden erkeklerin, geride bıraktıkları eşlerini hatırlamak amacıyla takmalarıyla birlikte, ilk olarak erkekler tarafından da kullanılmaya başlandı. Değişik kültürlerde değişik anlamı olan yüzüğün her toplumda böyle bir önem taşımaz. Hindistan, Bangladeş gibi ülkelerde evlilik nişanesi olarak yüzüğün kullanılması diğer pek çok özellik gibi batı kültürünün etkisi ile son yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Örneğin Hindistanlı bayanlar evli olduklarını saçlarının ön orta kısmını kırmızıya boyayıp, alınlarının ortasına evlilik nişani koyarak belirtirler. Yüzük kültürü daha çok Osmanlı ve Arap ülkelerinde giderek yayılmaya başlamıştır. Altın işlemeciliği ve taşlarla süslemelere kadar gidilmiştir. Yüzük ve takı erkeklerin ihtişamı ve kadınlarda da güzelliğin en pahalı simgesi halini almıştır...
alıntı.

ÖLÜMÜNE AŞKLAR(efsane)

İnsanlar arasında ilk aşk, Adem ile Havva arasında başladı. Adem, Havva' yaöyle bir tutkuyla bağlandı ki, şeytanın Havva' yı kandırdığını; yasak meyve olan elmayı yiyerek cennetten kovulacağını ve bir daha bire bir Tanrı ile konuşamayacağını anlayamadı. Havva' nın kışkırtmaları sonucunda yasakmeyveyi yedi ve ikisi birlikte cennetten kovularak dünyaya sürüldü.
Yaratılmışlar arasındaki ilk aşk budur, tarihte sürgüne uğramış ilk aşk tabudur.
Dünyaya ayak bastıklarından sonra çocukları oldu, büyüdüler. Buçocuklarından Habil ile Kabil' e birer eş bulup evlendirdiler.

Evlenmesine evlendirdiler ama, tarihte ilk aşk isyanı Kabil' den başladı ve annesiylebabasına kafa tuttu, "Habil' in karısı güzel; benim ki neden çirkin?"diyerek ortalığı birbirine kattı. Bu arada şeytan da cennetten kovulmuş vedurmadan Kabil' i kışkırtıyor, içinden de, " Siz insansınız, siz üstün yaratıksınız ha, ben size gösteririm benden üstün olmak, Tanrı ile aramı açmak ne imiş!"diyordu.

Kışkırtılan Kabil, durmadan Habil' in eşini taciz ediyordu, işi o kadarileri götürüyordu ki, anne ve babasına hakaretler yağdırıyor, kavga etmekiçin bahaneler arıyordu.
Bir gün Habil' in karısını taciz ettiğinde, Habil kardeşinin hakaretlerinedayanamayarak kavga etmiş ve bu kavga sonunda Kabil, Habil' i öldürmüştü. Bu olay insanlığın ilk kanlı ve ölümle biten ilk aşk cinayetidir.


Bugün bütün çektiklerimizin temelinde, Havva' nın Adem' i kandırması yatmaktadır. Aksi takdirde, hala insanlar cennette yaşıyor olacaklardı vebugün çekilen acıların hiçbiri çekilmeyecekti...Eğer insanlar bugün bile aşk cinayetleri işliyorlarsa, Kabil' i örnek aldıklarındandır.
Bütün bunlar şeytanın üstün başarısıdır.
Daha sonraları, çok güzel bir insan olan Yusuf'un başına aşk yüzündengelmeyen kalmadı. Mısır kraliçesi Yusuf' a aşık olur, bu dedikodular üzerinekraliçe, Mısır' ın kalburüstü insanlarının eşlerini, sadece kadınları sarayadavet eder. Ellerine birer elma ile birer bıçak verdirir ve onlar elmalarınısoymaya başlarken Yusuf'a seslenir ve içeri girmesini söyler.

Yusuf içeri girince, elmayı soyan kadınların elinden bıçak kayar ve avuçları enine olmaküzere boydan boya kesilir.
Avuçlarınızın içine lütfen bakın, gördüğünüz derin çizgiler o bıçaklarınizleridir ve onların cerimesini de biz çekmekte ve bu izi avuçlarımızdataşımaktayız.
Bir gün güzel kadınlarla evli, maddi durumu iyi olan insanların çok mutluolduklarını gören ve diğer güzel olmayan kadınlarla evli ve fakir olaninsanlar Tanrı' ya topluca şikayete giderler. Derler ki, " Yüce Tanrımız,onlar hep güzel kadınlarla evliler, hepsi zengin, çocukları güzel giyiniyor,güzel yaşıyorlar; onlara neden çok akıl verdin, neden bizim aklımız kıt?"Tanrı, bütün akıllara emir verir; akıllar başlardan dışarı çıkar ve yere dizilirler. Tanrı der ki, herkes beğendiği aklı alsın, herkes gider yinekendi aklını alır.
İşte o gün bugündür, kimse akıl danışmaz, herkes kendi aklını beğenir ve sil baştan en başa dönülür, ta ilk insanların ilk aşklarına, ilk cinayetlerine,sevgisizliklerine, aşklarına dönerler ve milyonlarca yılın sadece tekrarını yaparlar.



Gelelim günümüzün ölümüne aşklarına; günümüzde hep görürüz aşkları, iştebasından örnekler : Adam, eşini başkasıyla yakalar, cinnet geçirir ve ikisini birlikte, ya da sadece eşini öldürür. Kadın, dostu olan eşini geceuyurken bıçaklayarak öldürür. Sevdiği adamla birlikte yaşamak için evlikadın, gece uyuyan eşini dostuyla birlikte öldürür.

Eşi evi terk edince,adam intihar eder. Üç çocukla ortada kalan kadın eşinin dostuyla kaçtığınısöyler. Eşini başka erkeklere peşkeş çeken koca yakalandı. Eşini döverekzorla pavyona satan koca yakalandı. Eşi tarafından terk edilen kadın,çocuklarının uyuduğu bir sırada cinnet geçirerek evi yaktı, kendisi de fecişekilde can verdi. Karı koca başka bir evde, başka bir karı kocayla birliktealem yaparken komşuların şikayeti üzerine gözaltına alındı.
Bütün bunlar, son bir kaç gün içerisinde okuduğum gazetelerden başlıklar...Bu örnekleri çoğaltmak, değişik şekillerde anlatmak mümkündür.Ancak görülmektedir ki sevgi dolu, mutlu bir aile olmak çok zordur. Evlenmiş olmak için evlenenlerin, ya da evlenmeyi bir güvence sananların, nikahta keramet vardır diyenlerin ettikleridir bunlar.
Ölümüne aşklar yok mudur, mutlaka vardır; ancak çok azdır. Bizimanlattığımız geniş bir kitledir, halktır. Evlenmeyi, bir cinsel dürtülerin giderileceği yer, bir güvence, çocuklarım olur, gün olur severim, durumu iyi, bana bakar şeklinde algılamamalıdır.
Bu nedenledir ki, ekonomik özgürlüğünüzü elde etmeden, birbirinizi çok, amapek çok sevmeden, çok iyi anlaşacağınıza inanmadan asla evlenmeyiniz!
Öyle bir yaşam kurunuz ki, bu ölümüne bir aşk olsun; yuvanızda huzur,mutluluk, sevgi, saygı, karşılıklı güven, özveri, dayanışma, iyi ve kötügünde sahiplenme olsun; bunların birisi bile asla eksik olmasın!
Hepinize gönül dolusu mutluluklar, ömür boyu sürecek; 'ölümüne aşklar'diliyorum!.
Erdem Erkin