Evlilik yüzüğü tarihte ilk olarak Romalılar tarafından kullanıldı. Evli çiftleri bekarlardan ayıra bilmek amaçlı. Yüzük demirden yapılırdı ve içine sözler yazılarak kullanılırdı. Bu yazılar bir çeşit kendini ifade kimi zaman da büyü gibi görülürdü. Yazılar “seni seviyorum”, “sen benim içinsin”, “şansın olacağım”, “itaat et ve sev” gibi olurdu. Günümüzde de evlilik yüzüklerinin içine yazılar yazılmaktadır. Bu tarihten gelen gelenek hala sürdürülmektedir. İlk çağlarda yüzük, erkeğin evleneceği kişiyi satın aldığı anlamını taşıyordu. Yüzüğün kırılması veya kaybolması evliliğe zarar geleceğini simgelerdi. Bu batıl inanca zamanızda da inanılmaktadır. Başka bir batıl inançsa, gelin damada yüzüğü takarken yüzük parmakta takılırsa, evde gelinin sözü geçeceğini, damat yüzüğü gelinin parmağına takarken takılmazsa eğer, evin reisinin damat olacağına işaret olarak görülürdü. 9. yy.’da Papa nişanlıların yüzük takmasını şart koşmuştur. Yüzüğün sembolik anlam taşıması o zamanlardan bu günlere kadar gelmiştir. Eskilerde yüzük seçimi sadece erkeğe aitken, bugün çiftler yüzüklerini beraber seçiyorlar
Başka bir kaynakta ise..
EVLİLİKTE YÜZÜĞÜN ANLAMI VE ÖNEMİ
Yüzük takmak milattan öncelere dayanmaktadır. Eski inanışlara göre koluna, eline, bileğine, boynuna metal takmanın tüm kötülüklerden uzaklaştıracağına inanılırdı. Zamanla takı insanlarda güzelliğin simgesi halini aldı. Daha sonraları da takı bir nişan durumunu gördü. Bir kişinin sözlenmesi, nişanlanması ve evli olmasının göstergesi yüzük olmuştur. Dışarıdan baktığınız bir kişinin evli mi, nişanlı mı yoksa sözlü mü? olduğunu kendisine sormadan direkt parmağına bakarak anlarsınız. Peki nereden gelmiştir, Takı ve yüzük geleneği, önemi nedir, evlenecekler ve evli olanlar eşlerine nasıl bir takı almalıdır.
İnanışlara göre, kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibidir. Kadın ve erkeğin bir arada olması tam bir insanı yansıtır. Sevgi ve aşk ta aynı şekildedir. Bu nedenledir ki insanlar tarih öncesi dönemlerden bu yana birlikteliklerini bir şekilde dışa yansıtmışlardır. Tarihe geri dönüş yapıldığında kadınlar her zaman erkekler için en değerli varlıklar olarak nitelendirilmiştir. Bazen kadınlar için savaşlar bile tarihte çıkmıştır. Yüzüğün tarihi ip ve ketenin bağlanma şeklinde çıktığı rivayetler arasında yer almıştır. Erkekler, sahiplendikleri kadınların başka birisine kaçmasını önlemek için keten ya da sazdan örülmüş ip ya da deri kullanırdı. Erkek bu ipi ilk olarak kadının ayaklarına ve ellerine bağlayıp kaçmasını engellermiş, kaçmayacağını düşünmeye başladığı zaman ayaklarındaki bağı çözermiş. Kaçmayacağına emin olunca da ellerini çözüp sadece parmağına bağlarmış... Böylelikle örgülü ip parmağa geçince yüzük olur. Tarım ve kırsal alanlarda bu böyle olurken bir başka iddiaya göre; yüzük yaklaşık 4.800 yıllık, Eski Mısır’a dayanan bir tarihe sahip. Yüzüğün atası olarak Eski Mısır’da uygulanan kenevir türü bitkilere yüzük şeklinin verilmesi yer almaktadır. Yüzüğün niteliği, doğaüstü güçlere ve ölümsüz aşka bağlanıyordu. Bu, aynı zamanda eski toplumlarda büyük önemi olan güneşin ve ayın şekli idi ve bir olmanın sembolüydü.
Romalılar yüzük malzemesi olarak bitki yerine güç ve kalıcılığın sembolü olan demiri kullanmaya başladılar. Bu aşamada evlilik sembolü yüzük, sadece kadınlar tarafından takılan, bir anlamda kocalarının mülkiyetinin göstergesi olma amacı taşıyan birer nişane idi. Hem Romalılar, hem de Mısırlılar yüzüğü sol ellerinin dördüncü parmağına takıyorlardı. Daha önceki yazıda da belirtildiği gibi bu parmaktan geçen bir damarın direk kalbe gittiği düşünülüyor ve kalıcı aşkın sembolü olduğu vurgulanıyordu. Ayrıca bu parmakta yumuşak metal fazla aşınmıyor ve parmağa da fazla zarar vermiyordu. Daha sonraları yüzükler şekiller almaya başladı. Eğimleri bol, sarmal vb.. Bu yüzükler ilk olarak yaklaşık 2.000 sene önce Asya’da ortaya çıkıp, ilk ticaret yolları ile daha çok evlilik amaçlı kullanıldıkları Orta Asya’ya geldi. Özellikle sultanlar ve şeyhler tarafından, bütün eşlerinin sadakatlerinin güvencesi olarak takılırdı. Bu dönemlerden sonra yüzükleri ve üzerindeki taşların özel güçleri olduğuna inanılmaya başlandı. Bu inanış Avrupa'ya da yayıldı. Türklerin müslümanlıktan önce "zerduşi" yani ateşe inandıkları dönemlerde ise yüzüklerin özel güçleri ve insanı koruduğuna inanılmaya başlandı.
Sihir yapanlar çoğulukla metal ve taşlı yüzükler kullanmaya başlamışlardır. Özellikle aşk büyüsü yapan Avrupa'lı büyücüler, özel istedikleri taşları seven veya sevilmesi istenenlerin parmaklarına yüzükleri takılmasını istemişlerdir. Daha sonraları yüzükler altından yapılmaya ve üzerlerine aşk düğümü, tutuşan iki el gibi işlemeler eklenmeye başlandı. 860 yılında Papa Nicolas evliliğin ve nişanın belirtisi olarak altın yüzük kullanılması gerektiğini belirtti (damadın yaptığı finansal bir anlaşma olarak da yorumlanıyor). Ayrıca bu olay ile birlikte ilk olarak nişan yüzüğü ile düğün yüzüğü bir birinden ayrılmış oluyordu. 8. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar aşk ve bağlılığın en üstün simgesi olan paha biçilmez tarihi elmas yüzükler yer aldı. Yüzyıllardır pırlanta ve onun ham hali elmasın pek çok kültürde 'ölümsüz aşkın mührü' olduğunu, kusursuz bir biçimde gözler önüne sermekte. Aşk evrim geçirdikçe, yüzük ve pırlanta mücevherler de evrim geçirdi.
Ancak kesin ayırım 12. YY’da Papa III. Innocent’ın evliliklere yüzüğün eklenmesi ve törenin kilisede yapılması şartını getirdiğinde gerçekleşti. 'Bilinen en eski nişan yüzüğü verme geleneği', birlikteliklerini pırlantayla mühürlemek isteyen Avusturya Arşidükü Maksimillian tarafından 15. yüzyılda nişanlısı Burgundy'li Mary'e verilen bir yüzük ile başlamış. 1477 yılında Avusturya Arşidük’ü Maximillian Burgundy’li Mary’ye verdiği elmas nişan yüzüğü ile elmas da yüzüğün bir parçası haline geldi (Asya ülkelerinde zaten değerli taşlar uzun zamandır yüzüğün birer parçası idi, ancak yüzük bu toplumlarda evlilik sembolü özelliği taşımıyordu). Bu dönemde ve ortaçağ boyunca sertliği ile elmas kalıcı aşkın en büyük göstergesi olması nedeniyle nişan yüzüklerinde kullanıldı. Aynı zamanda nadir sadece çok zenginlerin karşılayabileceği kadar pahalıydı. Rönesans ile gümüş yüzük büyük bir önem kazandı ve 17. asır boyunca düğün yüzüğü olma özelliğini korudu.
Aynı dönemde, Amerika’daki muhafazakarlar evlilik yüzüğünü tamamıyle reddettiler. Onlara göre mücevher ahlak dışı ve kişiyi basitleştiren bir unsurdu. Bunun sonucu olarak evlilik nişanesi olarak yüzük yerine işe yarayacak olan yüksük (dikiş dikerken, iğnenin batmasını önlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde koruncak) kullanıyorlardı. Evlilik sonrası, kadınlar genellikle uç kısmı keserek kendilerine yüzüğü oluşturuyorlardı yine de.Victoria Döneminde (1837-1901) yüzükler ikiz kalplere, çiçeklere boğulurken, Edward Döneminde (1901-1910) yaprak girintileri, gümüş işlemeleri ile şekillenmişti. Onun ardından başlayan Art Deco Hareketi yüzük daha basit, modern bir görüntü aldı.
II. Dünya Savaşı sırasında askere giden erkeklerin, geride bıraktıkları eşlerini hatırlamak amacıyla takmalarıyla birlikte, ilk olarak erkekler tarafından da kullanılmaya başlandı. Değişik kültürlerde değişik anlamı olan yüzüğün her toplumda böyle bir önem taşımaz. Hindistan, Bangladeş gibi ülkelerde evlilik nişanesi olarak yüzüğün kullanılması diğer pek çok özellik gibi batı kültürünün etkisi ile son yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Örneğin Hindistanlı bayanlar evli olduklarını saçlarının ön orta kısmını kırmızıya boyayıp, alınlarının ortasına evlilik nişani koyarak belirtirler. Yüzük kültürü daha çok Osmanlı ve Arap ülkelerinde giderek yayılmaya başlamıştır. Altın işlemeciliği ve taşlarla süslemelere kadar gidilmiştir. Yüzük ve takı erkeklerin ihtişamı ve kadınlarda da güzelliğin en pahalı simgesi halini almıştır...
alıntı.